- 21 Kasım 2017
- Yayınlayan: Jülide Erdoğan
- Kategori: Sosyal Girişimcilik
Sosyal girişimcilik özellikle gelişmiş ülkelerde hızla artan bir trend. Dünyanın en iyi okullarından mezun olan öğrenciler yatırım bankacılığı, yönetim danışmanlığı gibi eskinin prestijli sektörlerinden uzaklaşıp girişimciliğe, özellikle sosyal girişimciliğe yöneliyor. Kurumsal hayatın negatif yönlerinin daha iyi anlaşılması, Y kuşağının karakteristik özellikleri ve günümüzdeki sermaye bolluğunun bu yönelim üzerinde büyük bir etkisi var tabi.
Ne olursa olsun bu durum sivil insiyatif hareketinin başından beri yaşadığı “yetenek edinme” sorununu çözmeye başlamışa benziyor. Bahsettiğim şey şu; bundan 10 yıl önce en iyi üniversitelerden mezun olan yeni yetenekler hem kurumsal hayatın zorluklarını bilmediklerinden, bilseler bile etrafındaki insanlar tarafından yapılan baskılar yüzünden yukarıda bahsettiğim sektörlere yöneliyordu. Dolayısıyla sosyal etki yaratacak projeler üzerinde çalışacak yetenekli insanlar bulmak oldukça zordu. Sadece bir grup “aziz” Harvard Business School’dan mezun olup NGO’larda çalışıyordu.
Fakat günümüz koşullarında sosyal girişimciliğin gittikçe popüler olması ve Y kuşağının ondan önceki kuşağa oranla sosyal konular üzerine daha fazla kafa yormasıyla beraber sosyal etki yaratan projeler de gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Bu sayede sivil toplumun bağış temelli, sürdürülebilirliği büyük soru işareti olan ve on yıllardır değişmeyen modeli en sonunda popülerliğini kaybediyor. Günümüzde çok daha sürdürülebilir ve yenilikçi olan sosyal girişimcilik modeli sivil toplum hareketini çok farklı bir yere taşımaya ve yarattığı sosyal etkilerle dünyayı daha iyi bir yer yapmaya başladı bile.
Ülkemizde ise sosyal girişimcilik arka planda kalan bir alan. Girişimciliğin bile değerinin yeni yeni anlaşıldığını düşünürsek bu çok da şaşırtıcı değil aslında. Özellikle Avrupa ve Amerika’da olan özel sosyal girişimcilik yasaları ve vergi muafiyetleri olmaması bu alanın geride kalmasının temel sebepleri arasında sayılabilir. Tabii sadece yasa yapıcıları suçlamak çok da doğru olmaz. Türkiye’nin “sosyal bilinç”, “Sosyal Sermaye” ve “Değer Yaratma” konularında hala kat edeceği fazlasıyla yol var. Değer yaratmanın sadece para kazanmak olmadığı, aynı zamanda bir “etki” yaratmanın ve içinde yaşadığımız toplumu daha iyi bir yer hale getirmenin gerekliliği maalesef ülkemizde henüz gündemde olmayan bir tartışma.
Son günlerde sosyal girişimcilik üzerine yapılan yatırımlar ve düzenlenen programlar ise bu eksiğin yavaş yavaş fark edildiğini bize gösteriyor. Girişimcilik ekosisteminin sadece “gözlerinde dolar işaretleri olan” insanlardan oluşmadığı, aynı zamanda etki yaratmaya çalışan insanları barındırdığı fikri yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Bu konuda özel olarak bütün sosyal girişimcilik ekosisteminin Koç Üniversitesi Sosyal Etki Forumu (KUSIF), Ashoka Türkiye, Mikado, Impact Hub gibi Türkiye’de sosyal girişimciliğin sistematize edilmesi için uğraşan bütün kurumlara teşekkür etmesi gerekir. Birlikte çıkardıkları “Sosyal Girişimcinin Rehberi” ve KUSIF tarafından yayınlanan “Sosyal Finansman Rehberi” gibi kaynaklar Dünya standartlarında sosyal girişimciliğe ve sosyal girişimcilere yol gösterecek muhteşem kaynaklar. Ayrıca KUSIF, KWORKS, Ashoka, Mikado ve Impact Hub tarafından Türkiye’deki sosyal girişimleri bulmak ve geliştirmek veya sosyal girişimciliği özendirmek için yapılan çeşitli eğitimler ve çalıştaylar mevcut.
Ülkemizde sosyal girişimcilik henüz emekleme aşamasında, bu bir gerçek. Lakin sosyal girişimciliğe ve onun yaratabileceği etkiye inanan insan sayısı gün geçtikçe artıyor. Umarım yapılan bu çalışmalar meyvesini verir ve ülkemizden daha çok Otsimo, Adım-Adım, tarla.io gibi muhteşem girişimler çıkar.